17 Nisan 2015 Cuma

"Sensörlü bahar kapısı
gire çıka soğuk almış içim,
insanların ruh zevkine aykırı yüreğim
ne gökyüzüne çıkabiliyor ne de toprağa karışabiliyorum
çıkıp atarsam kendimi bir binanın tepesinden intihar deme
nisan yağmuru de
gelip geçti de"
Kaç durağa saplı kaldım kim bilir, çok bahar geldi geçti içimden biri bile almadı beni,
yeryüzünün en ince insanı olmalıyım ki, rüzgar bile uğramadan geçiyor bana,
biliyorum gelmeyecek beklediğim
yerçekimi haram bana
bir ipe bağlayıp kendimi, uçuyorum,
elektrik telleri bile durduramaz artık
gidiyorum, bir öğrenci biletiyle.
Gökyüzünün ne renk olduğunu çözemiyor ruhum, hayat taştan topraktan ibaret sanki.
Ne renk diye sorsalar yüreğimi, söyleyemem.
Hem siyahım,
hem de beyazım şu sıralar.


Güneş geldiği açı sebebiyle beni teğet geçti, hayat yine kendini güneş ışıklarına katıp yol aldı, insanı yücelten her şey hayata dahil oldu.
Hangi cümlenin hangi sözcüklere konulacağını bilmeyen bir yazarım şimdi, hangi meyvenin hangi zamanda rant yapacağını bilmeyen bir manav,
Hatta reyonun bozuk, kokuşmuş gıdası da benim. Her seferinde ayrı tutuluyorum, pazarlarda en son ben kalıyorum.
şehre yağmur yağardı ve önce ben ıslanırdım
insanlar çıkardı karşıma önce ben severdim.
kıyamet kopardı birden önce ben ölürdüm.
Ve insanlar unuturdu bir bir çevresini, sevdiğini;
işte ben onu beceremezdim.
Ayaklarıma serilen yollar geri geri kaçıyor, ayaklarıma çakıl taşları batıyor kanatıyor.
Hiç bir ilaç, derdime deva olmuyor.
Çıksam dışarıya şimdi, gökyüzü düşse üstüme, ezilsem
sonra hayat kaldığı yerden devam etse.
Eğer bi gün insanlıktan bunalıp kaçmam gerekirse, o yollara direnip, seni cebime koyup giderim.